DAHA FAZLA FUKUŞİMA OLMADAN NÜKLEER SANTRALLERDEN VAZGEÇİN!

Nükleer Karşıtı Platform adına Elektrik Mühendisleri Odası Fukuşima Nükleer Santrali’nde meydana gelen felaketin yıldönümü dolayısıyla bugün (10 Mart 2012) yazılı bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Akkuyu Nükleer Santrali için AKP Hükümeti’nin ısrarını sürdürdüğüne dikkat çekilen açıklamada, “Banka hesaplarını insan hayatından önde tutanlara, havamızı, suyumuzu kirletenlere, tüp gazla nükleer santrali ayıramayanlara geleceğimizi teslim etmeyeceğiz” denildi.

 

{module JSlideShow|none}

 

NÜKLEER KARŞITI PLATFORM BASIN AÇIKLAMASI

DAHA FAZLA FUKUŞİMA OLMADAN NÜKLEER SANTRALLERDEN VAZGEÇİN!

11 Mart 2011 tarihinde Japonya‘daki depremin ardından Fukuşima Nükleer Santrali‘nde dünyanın en büyük nükleer felaketlerinden biri meydana geldi. Felaketin insan ve çevre sağlığı üzerine etkileri hakkında kesin bir veriye ulaşmak için aradan bir yıl geçmiş olmasına rağmen hala erken. Felaketin ardından 10 kilometre çapındaki alanda 90 bine yakın kişi tahliye edildi. 22 kilometre çapındaki alanda ise 200 bine yakın kişinin tahliye olduğu tahmin ediliyor. Uluslararası Atom Enerji Ajansı (UAEA)  kazanın ardından nükleer kaza ciddiyeti seviyesi (INES) hakkında Japon Hükümeti‘nden talimat bekliyormuşçasına seviyeyi 4 olarak gösterdi, ardından Japon Nükleer Güvenlik Ajansı tarafından 12 Nisan 2011 tarihinde Çernobil‘de yaşanan felaketin seviyesine yani 7. seviyeye yükseltildi. UAEA da bunu takip etti. Uluslararası bir oyun sergilendi, ama gerçekler örtülemeyecek kadar büyük bir felaketi gösteriyordu.

YER GÖK RADYASYONA BULANDI

Fukuşima Nükleer Santral Kazası sonrası radyasyon bulaşmış toprak halen temizlenmeye çalışılıyor, radyasyon bulaşmış toprak ve malzemeler geçici merkezlere taşınıyor. Su da kirlendi. Fransız Nükleer Güvenlik Enstitüsü, kaza sonrası denizlerdeki en büyük radyoaktif kirlenmenin gerçekleştiğini söylüyor. Tahminleri 27 bin tera bekerel değerinde radyoaktif sezyum-137‘nin okyanusa sızdığı yönünde. Hiroşima‘da bu rakam 89 tera bekereldi. Fukuşima ilinde, bölgede bulunan sezyum-137 izotopunun 11 Mart öncesine göre 58 kat daha fazla olduğu ölçülüyor. Fukuşima‘da ilk yirmi dört saatte soğutulamayan reaktörde büyük bir hidrojen patlaması oldu. Yüksek miktarda radyasyon havaya karıştı.

Oysaki nükleer lobi, Fukuşima benzeri bir kazanın gerçekleşmesinin olasılığının ne kadar düşük olduğunu söyleyip duruyordu yıllarca.

Fukuşima Kazası‘ndan kaynaklanan tazminatlar ve Daiçi‘deki altı reaktörün çalışmasının durdurulması için açılan ihale yaklaşık olarak 500-650 milyar dolarlık bir tutar oluşturacağı tahmin ediliyor. Bu durumda TEPCO şirketinin bunu karşılaması mümkün gözükmediğinden Japon Hükümeti‘nin TEPCO‘yu bu zor durumdan kurtarması artık kaçınılmaz olmuştur. Bu durumda oluşan hasarın neredeyse tamamı Japon halkının omuzlarına yüklenecektir.

Fukuşima sonrası bir çok ülkede nükleer santral karşıtı eylemler sonuç vermiş,  Alman Hükümeti 2022‘ye kadar tüm nükleer santrallerini kapatacağını duyurmuş, Alman Şirketi Siemens ne Almanya‘da ne başka bir yerde artık nükleer santral inşa etmeyeceğini açıklamıştır. İtalya Çernobil‘den sonra dört reaktörünü kapatmış nükleersiz bir ülkeydi. Fukuşima sonrası İtalya‘da referandum yapıldı. Oylamaya gidenlerin yüzde 90‘ından fazlası “nükleere hayır” dedi. İsviçre Fukuşima‘dan sonra beş reaktörünü kapatma kararı aldı. 2034‘e kadar, reaktörleri kademeli olarak kapatacak.

HÜKÜMET KÖR, HÜKÜMET SAĞIR

Ülkemizde ise Akkuyu Nükleer Santrali için AKP Hükümeti dünyadan bir haber, nükleer ısrarını sürdürmektedir. Kapalı kapılar arkasında uluslararası antlaşma ile Rus şirketinin vergi vermeyeceği, hissesi yüzde 51‘in altına düşmeyeceği, istediğinde ilave arazi alabileceği ve daha önce hiçbir yerde denenmemiş olan  VVER-1200 Tipi Nükleer Santralin atıklarının ne olacağı sorusu ortada duran ve  bütün sonuçlarından ülkemizin zarar göreceği bir anlaşma bizlere AKP Hükümeti eli ile dayatılmıştır.

Rusya tarafından kurulan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Elektrik Üretim Anonim Şirketi‘nin kuruluşunu 14 Aralık 2010 tarihi itibarıyla resmi olarak gerçekleştirmiştir. Akkuyu NGS Elektrik Üretim A.Ş tarafından “Akkuyu Nükleer Güç Santral” projesi ile ilgili ÇED başvuru dosyası 2 Aralık 2011 tarihinde bakanlığa sunulmuştur.  ÇED başvuru dosyası 1 Mart 2012 tarihinde ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İnternet sitesinde sessiz sedasız halkın görüşüne açılmıştır.

Nükleer santrallar, kirli, pahalı, atık sorunu çözülememiş, riskli bir enerji kaynağıdır.

Ülkemizin yerli ve yenilenebilir kaynakları potansiyeli değerlendirilmeyi beklemektedir.

Türkiye‘nin nükleer teknoloji ve nükleer santral sahibi olacağı iddiaları tamamen kandırmacadır. Yapılan anlaşma ile Türkiye değil, Rusya Türkiye‘de nükleer santral sahibi olacaktır.

Nükleer santrallardan ucuz elektrik sağlanamamaktır. Nitekim ülkemiz için önerilen fiyat da diğer kaynaklardan elektrik üretim maliyetini katlamaktadır. TETAŞ üzerinden verilen alım garantisi ile 51 milyar dolarlık kaynağın Rusya‘ya aktarılması söz konusudur.

Akkuyu‘da kurulacak olan santral, 36 yıl önce 1976 yılında verilmiş olan yer lisansına dayanmaktadır. 36 yıl içindeki değişimleri hesaba katmayan bir yer lisansının kabulü mümkün değildir.

Bunca teknoloji ve endüstriye sahip, felaketler karşısında örgütlü toplumlardan birinde bile Çernobil düzeyinde nükleer santral kazası meydana gelebiliyor ise; İkitelli‘de radyoaktif hastane atığına sahip çıkamadığı için 300 vatandaşının radyasyona maruz kaldığı, Kütahya‘da maden işletmesinden sızan siyanürün köylerdeki içme suyuna karıştığı, Van depreminde halkına çadır götüremeyen, kontrol edilen binaları artçı sarsıntılarda yıkılan, çadırlarında insanlarının yandığı, daha yeni Pozantı‘da bir HES projesi olarak kurulan barajın kapağının patlaması sonucu 10 işçinin boğularak öldüğü, nükleer santrali “tüpgaz” ile kıyaslayan başbakan ile yönetilen bir ülkede nelerin olabileceği tahmin etmek güç değildir…

Ülkemizde ise Akkuyu Nükleer Santrali için AKP Hükümeti dünyadan bir haber, nükleer ısrarını sürdürmektedir. Yakın coğrafyamızda yaşanan son gelişmeler de göstermektedir ki, halkları birbirine düşürecek emperyal oyunların altında kapitalizmin doymak bilmez enerji ihtiyacı vardır.

Türkiye nükleer santrallar kurulmadığı için değil, son 40 yıla damgasını vuran sağ liberal işbirlikçi siyasetçilerin yarattığı kaos ile bir krizin eşiğine getirilmiştir. Enerji üretiminde her zaman doğru seçenekler vardır. Bütün mesele yenilenebilir enerji kaynaklarımızı öne çıkaran doğru bir planlama ve kamusal anlayışın yaratılması, mevcut kaynaklarımızın çevreye uyumlu bir şekilde değerlendirilmesidir. Enerji alanında yaşanan özelleştirmeler ile Türkiye enerji yönetim erkini ulusal ve uluslararası sermayenin çıkarlarına teslim etmiştir. Şimdi nükleer santral değil, enerji kaynaklarımızı kamu yararına devreye sokmak, enerji verimliliğini gerçek anlamda hayata geçirmek, enerjide toplumsal adaleti ve hukuku yaratmak zamanıdır.

Banka hesaplarını insan hayatından önde tutanlara, havamızı, suyumuzu kirletenlere, tüp gazla nükleer santrali ayıramayanlara geleceğimizi teslim etmeyeceğiz.

Fukuşima bir daha asla!

Nükleere İnat Yaşasın Hayat!

NÜKLEER KARŞITI PLATFORM ADINA
ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI
10 MART 2012

 

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*

Scroll To Top