“NÜKLEER MUHTERİSLERE”; AÇIK MEKTUP…

En başta Elektrik Mühendisleri Odası’nın, sivil toplum kuruluşlarının ve çevrecilerin 1970 yıllardan beri karşı çıktığı ve kamuoyunu uyardığı, ancak gelmiş geçmiş tüm enerji bakanlarının peşinden koştuğu (hatta Sn. Cumhur Ersümer gibi bazı bakan ve teknokratların başını derde soktuğu, “beyaz enerji” davasının gündeme gelmesine yol açan), ülkemizde uygulanan enerji politikalarının en sorunlu örneği olan; “Nükleer Santral İhalesi’nin tekrar gündeme getirilmesi büyük bir yanlışlık ve talihsizliktir. Umarız, bu yanlıştan en kısa sürede dönülür ve başımıza; hem Hükümeti hem de ülkemizi batıracak, sonu gelmeyecek büyük bir bela daha açılmaz.

Yapılan açıklamalarda “daha önce yapılan ihale süreçlerindeki hataların tekrarlanmayacağı” ifade ediliyor. Eğer önceki hükümetler bu “hatalarla” herşeye rağmen ihale yapmayı başarabilselerdi, belki de büyük olasılıkla bugün Türkiye olarak; nükleer santral ihalesinde yapılan yolsuzluklar inceleniyor ve projeyi iptal ettirmeye, tahkime gitmeye çalışıyor olurduk. Temmuz 2000 Akkuyu Nükleer Santral İhalesi’nin iptalinden sonra, TEAŞ eski Danışmanı ve TAEK eski Başkanı Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre ile Enerji Bakanı eski Danışmanı Prof. Dr. Ahmet Bayülken çok çarpıcı iddialarda bulunmuşlardır; “Sonra 1998-2000 arasında TEAŞ’ın Akkuyu Nükleer Santral İhalesi’nde Başdanışmanı oldum. Orada bir sürü rapor yazdım. En sonunda, o zaman Enerji Bakanı’nın danışmanı olan Prof. Dr. Ahmet Bayülken ile birlikte, ihaleye giren üç firmanın tekliflerini en ince ayrıntısına kadar inceleyen 221 sayfalık analitik bir rapor yazdık. Ama ortada muazzam bir rüşvetin dönmekte olduğu apaşikardı”, “İsmini telâffuz etmek istemem. Herkes biliyor zâten. Yabancı bir Alman-Fransız konsorsiyumu. Biz Türkiye’ye lâyık olduğu nükleer santralleri kazandırmaya çalışırken, bütün çabalarımıza rağmen muvaffak olamadık ama en azından söz konusu konsorsiyumun Türkiye’ye 25 senesini kaybettirmesinin ve 40 milyar dolar da zarar vermesinin önüne geçtik.(1).

TMMOB-Elektrik Mühendisleri Odası, sivil toplum kuruluşu ve çevreciler olarak 1970’lerin ortalarından beri, yaklaşık 30 yıl; Türkiye, nükleer santral kurma macerasına girerse, hem zaman ve para-kaynak kaybedilecek hem de ülke kaybedecek diye bas bas bağıran bizler mi, yoksa her ortamda; “karanlıkta kalacağız, 3-5 tane acil nükleer santral kurulsun” diyen Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre ve arkadaşları mı ülkemizi bu “beladan” kurtardı acaba? Bunun kararını, kamuoyunun takdirine ve vicdanına bırakalım. Ancak bu “itiraflar ve iddialar”dan sonra, hiçbir nükleerci bilimadamı-uzmanı, teknokrat ve siyasi; ülkemiz için nükleer santralların “ucuz, zorunlu, hızlı çözüm” olduğunu söyleyemez, söylese de artık “inandırıcı” olamaz.

“HIZLANDIRILMIŞ” NÜKLEER SANTRALLAR; “HIZLANDIRILMIŞ” TRENLERİ HATIRLATIYOR !

İki yanlış, hiçbir zaman bir doğru yapmaz. Doğalgaz/petrol bağımlılığından ve lobisinden kaçalım derken, nükleer lobinin tuzağına düşmeyelim. Enerji Bakanlığı’nın; “2020 yılında enerji bakımından dışa bağımlılık oranımızın %75 olacağı, acilen enerji çeşitliliğine gidilmesi gerektiği, enerji fiyatlarının sürekli arttığı, fosil kaynakların sonlu olduğu, enerji güvenliği” gibi nedenlerle nükleer enerjiye yeşil ışık yakması, hem de ”kalıcı çözüm” olarak değerlendirmesi nasıl bir mantıktır? Doğalgaz, petrol, ithal kömür dışa bağımlı da, nükleer teknoloji ve uranyum “içe” mi bağlıdır? Fosil kaynaklar tükeniyor da, uranyum tükenmiyor mu? Petrol ve doğalgazda krizler yaşanıyorsa, fiyatları artıyorsa yakın gelecekte uranyumda ya da zenginleştirilme işleminde kriz yaşanmayacağının, fiyatının artmayacağının (nitekim uranyum fiyatlarında eskisi kadar üretim olmadığı için; 2004 yılı sonu itibariyle, bir önceki yıla göre %49 civarında bir artış olmuştur), ambargo uygulanmayacağının garantisini kim verebilir?

“2009 yılında oluşmasını beklenen elektrik açığının kapatılması için nükleer santral kurulmasının gündemde tutulduğu ve zorunlu olduğu“ söylemi de artık inandırıcı değildir. Çünkü bu ülkenin insanları acilen nükleer santral yapılmazsa karanlıkta kalacağız “masalını” 30 yıldır çok dinledi. Ayrıca ABD’deki nükleer santral yapımları en az 15 yıl, Arjantin ve Brezilya’daki son nükleer santral yapımları ise 25 yıl sürmüştür. Siz; 38 yıldır nükleer santral ihalesini yapamamış, şartnamesini bile kendi hazırlayamayan, ihalesinin kaç kere iptal edildiği bilinmeyen, ekonomik güvensizliklerin-belirsizliklerin-krizlerin hala sürdüğü, yolsuzlukların en üst boyutta olduğu, dış borcu en fazla olan bir ülkede; 5 yılda nasıl “hızlandırılmış” nükleer santrallar kurabileceksiniz?

Daha endüstrisindeki tehlikeli atık miktarını bilmeyen ve %10’unu bile toplayamayan, radyoaktif röntgen cihazlarını kontrol edemeyen, nükleer santral kurulması için TAEK, EPDK mevzuatı hazır olmayan, Hazinesinin garanti vermediği, yer lisansının hazır olmadığı, daha önceki hükümetlerin “al ya da öde”, “alım garantisi”ni eleştiren ancak “nükleer santral” için aynı yolu öneren, ihalesiz ve şaibeli bir sipariş verilebileceği kuşkusunun oluştuğu, özelleştirmelerin, serbestleştirmenin başarız olduğu, “Yüce Divan”ların, lisans iptallerinin yaşandığı “güvensiz-garantisiz” bir enerji piyasasında, en az 15 yıllık bir süreç gerektiren ve en 15 milyar doları bulabilecek 3 adet nükleer santralı; ne devlet, ne de özel sektör yatırım yapıp, kuramaz.

Sn. Başbakan tarafından ilk nükleer santral adasınının yeri olarak “seçilmiş!” olan; Sinop için, bu işe talip olduğu söylenen Sn. İşadamlarıyla yapılmış “ikna ve pazarlama” toplantısında ortaya çıkan “ilginç” yorumlar ve yaklaşımlar, gazete haberlerine göre şöyle;

HAZİNE, GARANTİ VERMİYOR, KREDİ KURULUŞLARI DA; “HAZİNESİZ” KREDİ VERMİYOR…

“Enerji Bakanı Hilmi Güler ve Devlet Bakanı Ali Babacan başkanlığındaki toplantıda özel sektör, Hazine’den hem finans hem alım garantisi isteyerek, ‘Önceki yatırımlarda uğradığımız zarar güvenimizi sarstı’ dedi. 

Bu öneriye Ali Babacan’dan, ‘Garanti vereceksem kendim yaparım, Hazine’ye yük getirmeyin’ yanıtı geldi. Özel sektör, toplantıda şu kaygı ve önerileri dile getirdi:

Doğalgazdan üretilen elektriğe ÖTV konuldu. Uranyuma ÖTV konulmayacağını nereden bilelim?

Biz yatırım yaptıktan sonra, dava açılır ve Danıştay engeli çıkarsa ne olacak?

Hazine dış kredi için garantör olsun. Üretilecek elektriğe alım garantisi verilsin.

Santral için yaklaşık 5 milyar dolar harcayacağız. Geri dönüşü nasıl olacak?”


”Güler, özel sektörün nükleer santral yatırımı konusunda devlet destekli modeli benimsediğini belirterek, ‘Firmalara bu enerjiyi alma garantisi verilecek ama krediler konusunda doğrudan Hazine garantisi söz konusu olmayacak’ dedi”.

“Toplantıda ENKA Yönetim Kurulu Başkanı Sinan Tara’nın, ABD Eximbank ile görüştükleri ve Eximbank’ın ‘hazine garantisi’ olmadan bu projeye destek verilemeyeceğini kendilerine ilettiğini söylediği öğrenildi”.


Enerji Bakanlığı, Hazine garantisiz ve ihalesiz nükleer santral yapmaları için özel sektöre davette bulunurken, başta ABD Eximbank’ı olmak üzere, dünyanın önde gelen finansman kuruluşlarının Hazine garantisiz nükleer projelere kredi vermediği ortaya çıktı. ABD Eximbank’ının bu konuda kesin bir tutum aldığı öğrenilirken, Japonya ve diğer büyük ülkelerin Eximbank’larının da benzer bir politika içinde olmasının yüksek bir olasılık olduğu belirtiliyor”.

“Özel sektör, alım garantisinin daha fazla olması gerektiğini de savundu. Nükleer santralların yılın 365 günü durmadan çalışması gerektiği ve bu nedenle alım garantisinin bakanlık önerisinin daha üstünde olması gerektiği ifade edildi. Bunun yanı sıra toplantıda nükleer yatırımı için teşvik verilmesinin şart olduğu da özel sektör temsilcileri tarafından vurgulanarak ABD’de nükleer santral yatırımları için toplam 83 milyar dolarlık teşvik verildiği örneği sunuldu.”

FİLİPİNLER TECRÜBESİ VE İRLANDA MODELİ?

“ABD Eximbank’ı, nükleer santrale ilgi duyan büyük bir firmanın bu konudaki sorusuna net bir biçimde Hazine garantisi aradıklarını bildirerek Filipinler örneğini verdi. ABD Eximbank’ı geçtiğimiz yıllarda Filipinler’de yaptırılan Hazine garantisiyle yaptırılan bir nükleer santralin, çevrecilerin tepkisi nedeniyle devreye alınamadığını belirterek, ‘Benzer bir durumun Hazine garantisiz bir projede olması halinde kredinin tehlikeye gireceğini’ bildirdi. Diğer yandan Enerji Bakanı Güler’in basına ‘İrlanda modeli’ diye açıkladığı modelin de nükleer santral ile hiçbir ilişkisinin bulunmadığı ortaya çıktı. Gama firması yetkilisinin toplantıda, kendilerinin İrlanda’da yaptıkları 400 megavatlik bir doğalgaz santraliyle ilgili modeli anlattığı öğrenildi. Belli bir miktarın piyasaya satılamaması durumunda, o tutarı ülkedeki enerji otoritesinin almayı taahhüt etme esasına dayalı bu model, İrlanda’da nükleer santral için uygulanmıyor”.

“Hilmi Güler’in başkanlığında gerçekleştirilen toplantıya katılan büyük bir holdingin yetkilisi, ‘Nükleer santral ihalesiz ve yarışmasız yaptırılacaksa, finansörlerden nasıl kredi isteyeceksiniz?’ sorumuza şu yanıtı verdi: ‘Enerji Bakanlığı’nın bize şu şu koşullarda nükleer santral yapacaksın’ diye özel koşullarını içeren bir Niyet Mektubu vermesi gerekiyor. Bizim de bu mektuplarla kredi kuruluşlarının kapısını çalmamız gerekiyor. Ki, Hazine garantisinin olmayacağı bir ortamda bu bile yeterli olmayabilir. Çünkü gideceğimiz kuruluş, proje için çok ciddi harcamalar yapacak. Günün birinde hükümetler projeden vazgeçerse, bu masraflar da yanacak.’ Enerji Bakanlığı’nın, nükleer santralde üretilecek elektriğin piyasaya satılmasını istediğini hatırlatan bir başka firma yetkilisi de ‘Hangi piyasa?’ diye sordu. Henüz elektrik dağıtım özelleştirmelerine bile başlanamadığını vurgulayan yetkili, piyasa oyuncularının ve kuralların belli olmadığını hatırlattı”.

Nükleer santral gibi süper lüks ve manasız bir işe, üstelik de ihalesiz girmek, vatana ihanettir.”

“Anavatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Emin Şirin, hükümetin nükleer santral ihalesini seçimden önce mutlaka bitireceğini belirterek 'Çünkü bu işlerde komisyon asgari yüzde 15’ dedi. Şirin 'Ortada linyit santralları kurulması imkânı varken, linyit santrallarının kurulması büyük işgücü de yaratacakken, nükleer santral gibi süper lüks ve manasız bir işe, üstelik de ihalesiz girmek, vatana ihanettir. Bunu sadece ve sadece bir komisyon alma arzusu olarak görüyorum. Nükleer santrallarda komisyonun yüzde 15-20 arası olduğunu bilmeyen uluslararası tecrübeye sahip bir tek kişi yoktur’ diye konuştu”.

“Nükleer santral projesinin sağlam temellere oturtulması için dikkatli bir çalışma yürütmek gerektiğini belirten Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Enerji ve Çalışma Grubu Başkanı Arnold Hornfeld, ‘Nükleer santral projesinde, sağlam bir iş yapalım denilirse hazırlık sürecinin üzerine bir 3-4 yıl daha eklenmeli. Böylece bir başka Beyaz Enerji dosyası açılmasın’ dedi”.

“Hornfeld, Türkiye’de nükleer santral kurulumu ile ilgili hukuki altyapının dışında insan gücü konusunda da eksiklikler olduğunu söyledi. ‘Türkiye 1980-90’lı yıllarda ihaleleri yapsaydı, bugün bir sürü nükleer teknisyenimiz, bilim adamımız olacaktı. Atom Enerjisi Kurumu ve başka kuruluşlar var ama bunlar daha ziyade büro işiyle meşguller. Masa başında oturmak ayrı, nükleer santralı işletmek ayrı’ diyen Hornfeld, ihale sürecinin çok vakit alacağını söyledi. Hornfeld, sözlerine şöyle devam etti: ‘Şirketler deneyimli, yapılacak işleri masanın üzerine koyacaklar. Ondan sonra bu kurumların teşekkül edilmesi, tayinlerin yapılması, gerekli kanunların çıkarılması lazım. İhale safhası çok vakit alacak. İhale şartnamesi, tekliflerin değişmesi, genel seçimler, yeni hükümetin bunu beğenip beğenmemesi… Bana 4 sene daha bu işi takip eder misiniz deseniz, ben havlu atarım’.”

“İHALE YERİNE KRİTER
Güler’in verdiği bilgiye göre TAEK ve EPDK projenin düzenleyici kurumları olarak seçildi. Ortak firma ise ihaleyle seçilmeyecek. Erken yapım, yerli oranın fazlalığı, yakıt teknolojisi, üstün teknoloji transferi seçilmede kriter olacak”.

Bu kriterlerin; hangi ölçülere göre, ne kadar uygun, doğru ve risksiz bir tercih olduğuna kim, nasıl karar verecek? İhale olmadan, verilen teklifleri ortak bir temele oturtmadan, verilecek kararın; şeffaflığını, risklerini, mali-finans-kredi ve uluslararası bağlayıcı mevzuatlara göre sorumlulukları kim üstlenebilecek?

Sinop için UAEA’dan lisans alın

Toplantıda özel sektör yer seçimi konusunun kesinliğe kavuşturulmasını istedi. Sinop ‘nükleer teknoloji merkezi’ ilan edilmiş olsa da özel sektörün Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’ndan (UAEA) yer lisansı alınmadan yer konusunun kesinliğe kavuşturulamayacağını belirttiği kaydedildi. Toplantıda özel sektörün, yaptıkları enerji yatırımlarının arkasında hep bir şey aranmasından rahatsız olduğunu belirttiği ve enerji operasyonlarının yeni yatırımlar konusunda huzursuzluk yarattığını dile getirdiği bildirildi.

Faaliyet zamanı geri adım attırıyor

Bakanlığın nükleer santral için ihaleye çıkmak istemeyişinin en büyük nedeninin ise daha önceki ihalelerde yaşanan başarısızlıktan kaynaklandığı öğrenildi. Hükümet, 2012 yılında ilk nükleer santralın faaliyete geçmesini hedefliyor ve firma seçimindeki kriterlerden birisini de en erken kimin teslim edeceği oluşturacak. Ancak özel sektör, santralın 2012 yılına yetiştirilmesi konusunda endişeli. Toplantıya katılan bir şirket üst düzey yetkilisi, projenin sadece mühendislik çalışmasının 2.5, inşasının ise 6 yıl süreceğini ifade etti. Öte yandan santral projesi için tahmin edilen yatırım bedeli 2.5-5 milyar dolar arasında değişiyor. Yerli sanayicinin ise bu büyüklükteki bir yatırımı kendi kaynak ve kredi imkânlarıyla gerçekleştirmesinin çok zor olduğu belirtiliyor.

Mevcut sorunlar çözülmeden nükleer santral yapamayız

Uranyum için ÖTV istenmeyeceğini nereden bilelim.

Toplantıya katılan Akkök Grubu bünyesindeki Ak Enerji Genel Müdürü Önder Karaduman, kendilerinin de nükleer santral projesi ile yakından ilgilendiklerini belirterek ‘Ancak görüştüğümüz uluslararası katılımcılar bize hep ‘Mevcut santrallardaki maliyet sorununuz hâlâ devam ediyor. Bakan Güler’in size verdiği sözler yerine geldi mi? Yeni bir enerji yatırımını nasıl yapacaksınız? diye soruyorlar’ diye konuştu. Şu anda serbest piyasada üretim yapan şirketlerin mevcut sorunlarının dahi çözülmediğini kaydeden Karaduman, ‘Biz bu yatırımlara girdiğimizde doğalgazda ÖTV yoktu. Acil Eylem Planı’nda TRT payının kalkacağı söylendi ama yapılmadı. Nükleer santralda da uranyum üzerine ÖTV getirilmeyeceğini, vergilerin artmayacağını nasıl bilelim’ dedi. Karaduman, özel sektörün santral yatırımını gerçekleştirebilmesi için öncelikle mevcut sorunların çözülmesi gerektiğine dikkat çekti”.

NÜKLEER TURİZM

Nükleer santral için seçilmesiyle gündemdeki Sinop’u alternatif turizm bölgelerine örnek gösteren Koç, ‘Turizmle nükleer santral beraber olur mu? diyeceksiniz. Bal gibi olur. Ben neye bal gibi olur dediysem, olmuştur’ diye konuştu”.

Sayın Bakan Koç; “bal” gibi haklı. 2006 yılı başında%14 azalmış olan turist sayısını artırmak için, bundan daha iyi bir yatırım olamazdı! Kendisine nacizane önerimiz; “Nükleer Sinop” başlıklı bir afiş bastırıp, altına da; Tuzla’daki varillerin, İkitelli’deki Kobalt 60 olayının, Karadeniz’deki kanserli Çernobilzedelerin fotoğraflarını da koydurursa çok daha etkili olur. Ayrıca en kısa sürede Sn. Koç tarafından; Antalya, Bodrum, Marmaris ve İstanbul Boğazı’na da nükleer santral yapılması için kampanya başlatılmalıdır.

Sn. Süleyman Demirel, nükleer santralları ülke gündemine sokmuş ancak ülkeyi termik santrallarla donatmıştı. Sn. Turgut Özal döneminde ise; nükleer santrallar gündeme getirilip, doğalgaz santralları pazarlanmıştı. Sn. Mesut Yılmaz zamanın da ise, yine sürekli gündemde nükleer santral tartışması yapılıp, sonunda bugün çalıştırılmayan mobil santrallar yaygınlaştırılmıştı. Acaba sırada şimdi ne var diye, insanın aklına “kötü” şeyler geliyor…

Nükleer enerji misyonunu ve miadını; başta ABD ve Avrupa olmak üzere tüm gelişmiş ülkelerde tamamladı. Tüm dünyada artık terk edildiği üzere, başta nükleer santrallar olmak üzere fosil enerji kaynakları; çok büyük ve geri dönülemez bir çevre kirliliği ve toplumsal maliyet yaratmaktadır. Ayrıca nükleer enerjinin; sonlu, finansman-yatırım-işletim-söküm maliyetleri açısında en pahalı, yakıt ve teknoloji olarak dışa bağımlı oluşu, hala çözülemeyen radyoaktif atık sorunu, ekolojik dengeyi bozması nedeniyle ve üretim güvenirliği-kaza-risk-terör açısından da en tehlikeli olduğu anlaşılmış ve kabul edilmiştir.

Bu gerçeklerden yola çıkarak, ülkemizin Avrupa Birliği “yolunda” enerji politikasının yeniden şekillendirilmeye çalışıldığı, özellikle enerji sektörümüzün yeniden yapılandırıldığı bu süreçte, önceliklerimizin ve tercihlerimizin artık nükleer enerji gibi fosil enerji kaynaklarından yana değil; yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarından, enerji verimliliğinden, tasarrufundan ve enerji altyapısının iyileştirilmesinden yana olması zaten “kaçınılmazdır”. Fosil enerji kaynakları yerine; yerli, ucuz, bol, temiz, çevreci ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının sağlanmasını planlayan yeni bir “Ulusal Enerji Politikası” oluşturulmalıdır.

Enerji Verimliliği Kanun tasarısının hazırlanması, EPDK’nın, Yenilenebilir Enerji Kaynakları Kanunu ve Enerji Piyasası Kanunu’nun yeniden yapılanması sürecine; ilgili tüm sivil toplum kuruluşlarının doğrudan katılımı sağlanmalıdır.

(1) Selami Çalışkan’ın Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre ile röportajı. Milli Gazete-Eylül 2004

 

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*

Scroll To Top