Kuruluş amacı ve özgünlüğü kendi meslek alanlarına giren konularda ülkesi yararına; bilimsel, idari ve ekonomik çalışmalar yapmak olan TMMOB‘ye bağlı Ankara İl Koordinasyon Kurulu‘nun düzenlediği ve sekretaryasının Elektrik Mühendisleri Odası, Kimya Mühendisleri Odası ve Çevre Mühendisleri Odası tarafından üstlenildiği bu etkinliği gerçekleştirmek bizlere gurur vermektedir.
Çernobil felaketinin 20. yılında ülkemizin gündemindeki konu; Nükleer Enerji…
Bu konunun gündemin üst sıralarına çıkmasının nedeni; bu felaketin gözlenebilir sonuçlarının yeni yeni belirginleşiyor olması değil, siyasi iktidarın nükleer santral yapımını gündeme almış olması ve ilk santral için düşünülen yerin, ironik bir şekilde Çernobil Felaketinden en çok etkilenen bölge olan Karadeniz‘de bulunmasıdır.
20 yıl önceki felakete yol açan kararların hiçbirisinde toplumsal çoğunluğun söz hakkı yoktu. Bu kez mevcut tehlike çok daha yakın ve bu kez toplumsal onay ya da ret, alınacak kararların belirleyicisi olacak.
Yıl 1986 Çernobil Nükleer Enerji Santralındaki reaktörlerde meydana gelen kaza sonucunda dünya yeni bir felaketle sallandı. Öncelikle Ukrayna ve takip eden günlerde Karadeniz çevresi ve Türkiye‘nin de bulunduğu çok büyük bir coğrafyada doğa ve insanlar nükleer ölüm ile tanıştı.
Yıl 2006, aradan geçen yirmi yıla rağmen Çernobil etkileri gün geçtikçe kendini bir öncekinden daha etkili bir biçimde göstermekte. Ukrayna ve çevre ülkelerde yaşayanlar kanserle boğuşmakta, doğa hiç tanımadığı felakete karşı kendi korumaktan yoksun kalmakta.
Çernobil kazası 1950‘lerden bu yana gerçekleşen 40‘tan fazla nükleer kazadan sadece bir tanesi. Ancak bu sadece Çernobil kazası sonrasında oluşan bazı rakamlara bakarsak olayın ne kadar vahim ve ciddi boyutta olduğunu bir kez daha görebiliriz:
– 1986-2000 yılları arasında, kaza sırasında henüz çocuk olan 1400 gencin ameliyatla tiroit
bezleri alınmak zorunda kaldı.
– 3 milyondan fazla insan faciadan doğrudan etkilenen Çernobil kurbanları statüsünde kayıtlı
bulunuyor.
– Şu anda bir milyonu çocuk olmak üzere 3,5 milyon insan, Ukrayna‘nın radyasyonla kirlen-
miş topraklarında yaşamaktadır.
•- Sakat doğumlar ve büyüme bozuklukları Ukrayna‘da %230, Beyaz Rusya‘da ise %180 artmıştır.
•- Ukrayna‘nın, Çernobil kazası nedeniyle kaybı yaklaşık 150 milyar dolardır.
– 7,1 milyon insanın gelecekte ciddi sağlık sorunları yaşaması beklenmektedir.
•- 3 milyon tedavi görmesi gereken çocuk
•- 600.000 radyasyona maruz kalma açısından sürekli izlenmesi gereken insan
•- Yıllarca tarım yapılamayacak arazi
Çernobil; Ukrayna‘da yüzlerce ölü, yıllarca tarım yapılamayacak arazi, binlerce kanserli insan ve onlarca yıl kanser tehdidi altında yaşayacak nesiller bırakmıştır. Ve kaza yapan reaktör şu an toprağın altındadır, daha da tehlikeli olan şu an toprak altında ne olduğunu kimse bilmemektedir. Meteorolojik hava akımlarıyla Batı Karadeniz‘e gelen radyasyon bulutları, bölgede yetişen ürünler ve çevresel koşullar nedeniyle insanlar üzerinde kuşkusuz olumsuz etkiler yapmıştır. Bu bölgede yapılan araştırmalar, her ailede kanser vakalarının olduğunu göstermiştir.
İşte tüm bu sorunların tartışılması ve yaşananların gün yüzüne çıkarılması için düzenlenen Nükleer Santraller ve Türkiye Sempozyumu, konunun enine boyuna masaya yatırıldığı ve tüm çıplaklığıyla incelendiği bir sempozyum olmuştur.
Bu sempozyumda Türkiye‘deki enerji kaynaklarının iyi planlandığı ve yönetildiği müddetçe yeterli olduğu ortaya çıkmıştır. Enerji yönetiminde öncelikli olarak kamusal fayda ilke olarak benimsendiği, piyasacı anlayıştan vazgeçildiği zaman en temel hak olan enerjinin insanların geleceğini karartmadan da sağlanabileceğini ortaya çıkarırız.
Boyası holdinglerden, fırçası hükümetlerden hazırlanarak çizilen tablolarda, tutarsız rakamsal verilerle enerji ihtiyacının sadece ve sadece nükleer enerji kullanımı yoluyla aşılacağı tezinin öne çıkartılıyor. İnsanlığın bulduğu “en kirli” enerji, “en temiz” olarak lanse edilerek, sözde barışçıl nükleer enerjinin, uranyumun topraktan çıkarıldığı andan başlayan, işlenişi, santrallerde kullanılması, atıklarının depolanmasıyla çoğalan ve seyreltilmiş atıklardan bomba yapılıp Irak gibi işgal bölgelerini lanetli topraklar haline getirmesiyle süre giden bir ölüm döngüsü yarattığını hepimiz görüyoruz.
Bu sempozyumla bir kez daha ortaya çıkmıştır ki nükleer santralar ihtiyaç değil politik ve askeri bir tercihtir ve bu tercih enerji holdinglerini memnun etmek uğruna Türkiye‘nin geleceğine ipotek koyarak yapılmaktadır.
Aradan geçen yirmi yıla, Çernobil‘e, nükleere rağmen bizlerin, bizden sonraki nesillerin ve gasp edilen çevrenin yaşama hakkını savunmak en temel insanlık görevimizdir.
Yeni Çernobiller, yeni ölümler yaşanmaması için, sadece emperyalistlerin çıkarları uğruna insan sağlığını hiçe saymaması için, radyasyonsuz çevre, radyasyonsuz çocuklar ve radyasyonsuz hükümetler için insani değerlere sahip çıkan ve doğaya saygı duyan herkese sesimize kulak vermesi için çağrıda bulunuyoruz.