Nükleer Karşıtı Platform İzmir Bileşenleri tarafından 3 Ocak 2014 tarihinde TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi hizmet binasında gerçekleştirilen etkinlikte kentimizde ortaya çıkartılan nükleer atıkların etkileri ve yapılanlar değerlendirildi.
NKP İzmir Bileşenleri Dönem Sözcüsü olan EMO İzmir Şubesi adına Mustafa Çınarlı tarafından yapılan açılış konuşmasında; ülkemizde nükleer santral bulunmamasına rağmen İzmir’in kent merkezinde bile nükleer atıklara rastlanabildiği, attıkların ülkemize nasıl girdiğinin henüz açıklanamadığı, burada dönüştürülen tehlikeli maddelerin nerelerde nasıl kullanıldığının belirsizliğini koruduğunu bir kez daha paylaşıldı. Hekimlerin bölgede gerçekleştirmiş olduğu çalışmaların paylaşılacağı, Çernobil ve Fukuşima felaketlerinin ardından halk sağlığı incelemelerindeki bulgulara yer verileceği ve Gaziemir Aslan Kurşun fabrikasının bu duruma gelmesine seyirci kalan kurumlara karşı yürütülen hukuki mücadelenin yer alacağı etkinliğin önemi vurgulandı. Eski fabrika alanında bulunan tehlikeli atıklara karşın müsteşar yardımcısının bölgeden “arazi” olarak söz etmesi bölgede yükseltilmek istenen TOKİ projesi tehlikesine işaret etmektedir. TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu tarafından açılacak olan tespit davasının önemli bir aşama olacağının altını çizdi. Oturumun kolaylaştırıcı Dr. Raika Durusoy konuşmacıları sırası ile tanıtarak çalışmaları hakkında izleyicileri bilgilendirdi.
Etkinlikte ilk konuşmayı Dr. Alper Öktem ve Dr. Angelika Calussen yaptılar. Öncelikle atıkların gömülü olduğu arazide ve yanındaki ilköğretim okulunda yapmış oldukları ölçümleri ve arazi çevresindeki tel örgülerdeki boşluk nedeni ile mahalle halkı tarafından geçit olarak kullanıldığını hatırlattı. Fabrika arazisinin yakınınki yeşil alanlardaki radyasyonun çocukları ve hamileleri tehdit ettiğini vurguladılar. Arazideki incelemelerde tespit edilen Eu 152 izotopunun bulaştığı atıkların kazanlarda yakılmış olabileceği ve bölgeye serpinti olarak yayılma riski hatırlatılarak, acil olarak bölgedeki yasaklanmış alanın genişletilmesi gerektiği ve mahalle sakinleri ile eskiden fabrikada çalışanların taramalarının yapılması gerektiği dile getirildi. Eu 152 izotopu bulunmasının akıllara nükleer bir denizaltının Aliağa gemi söküm alanında söküldüğüne dair endişelerini dile getirerek sözlerine son verdi.
Dr. Angelika Claussen ile Almanya’da iki bölgede nükleer atık depolandığını, bu alanların yerleşim alanlarından uzak olduğunu, kent içerisinde böyle tehlikenin dünyada ilk olduğunun altını çizerek, düşük dozdaki radyasyonun troid kanserine yol açabildiğini, Japonya’da 289.960 çocuğun taramadan geçirildiğine değindi. Milyonda 2 olması beklenen troidli çocuk nüfusunun milyonda 26 seviyesine yükseldiğini dile getirerek nükleer santral personeli için 100 mSv olan seviyenin de geçen sene 250 mSv seviyesine çıkartılmasını eleştirdi. Taşeron işçilerin kapsam dışı bırakılması sonucunda durumu olduğundan daha iyi gösterilmeye çalışıldığını paylaştı. Sözlerine son verirken, zararsız düşük radyasyon dozu olmadığını hatırlatarak, 15 yaşına kadar 2 yada 3 BBT çekilen çocukların beyin tümörüne yakalanma riskinin 3 kat artığını (Pearce 2012) hatırlattı.
Prof. Dr. Ali Osman Karababa “Gayrı Sıhhi Müessese olarak Aslan Döküm fabrikasının” sadece konut projesi ile gündeme gelmediğini, bu alanda yapılmak istenen AVM projesi tehlikesini de dile getirdi. Alanın tarihini kısaca hatırlattığı konuşmasında 1940 da üretime başlayan tesisin 1969 da Gayri Sıhhi Müessese belgesini aldığını, bu belgenin koşullarından bir tanesinin alanın 500 metre çevresinde önlem alınması şartı olduğunu dile getirdi. 2007 yılında da burada biriken tehlikeli atıkların uzaklaştırılabilmesine olanak sağlamak amacıyla “tehlikeli atık taşıma belgesi” alındığını değinerek 2007 yılında gerçekleşen bir ihbar ile TAEK tarafından ilk ölçümünün yapıldığını, 2008 yılında TAEK tarafından 4 ölçüm daha yapıldığını hatırlattı. Aynı yıl fabrika iç yazışmalarında İZAYDAŞ’a götürülecek atıkların firmaya getireceği yük 12.000.000,00 TL olarak hesaplanmış, ancak atıkların içeriği nedeni ile TAEK onayının gerekli olması bütçeni daha da yükseltecektir. 19 Ekim 2012′de Çekmece Nükleer Araştırma Merkezi’ne giden numunelere ait 21 Ekim 2012′de açıklanan raporda Eu152 ve Eu 154 bulunduğu bildirilmektedir. Raporun öneriler bölümünde; Gaziemir’deki alanla ilgili her şeyin raporlanması gerektiği, denetim ve önlemlerin arttırılması gerektiği, izinsiz dışarıya malzeme çıkartılmamasının yasaklanması, alanın TAEK onayına tabii olması istenmektedir.
Uluslararası yönetmeliklere göre bu sınıftaki tehlikeli atıkların kurşun muhafazalar içerisine konularak saklanması gerekliliğini hatırlatarak “radyoaktivitenin zararsız bir dozu olmadığını” tekrar paylaştı. 1983 yılından beri Nükleer Materyallerin Korunumu Konvansiyonu üyesi olan ülkemizde TAEK’in kirliliğin temizlenip, tehlikeli maddeleri izole etmek durumunda olduğunu sözlerine ekledi. Fabrika alanından alınacak numunelerin Avrupa’da test ettirilmesi gerekliliğini vurguladı.
Av. Arif Ali Cangı bölgeye yönelik olarak bugüne kadar gerçekleştirilen suç duyurularını ve kamuoyu açıklamalarına yer verdiği konuşmasında, valilik, TAEK, bakanlık kadar İzmir büyükşehir belediyesinin de sorunlu olduğunu dile getirdi. İZSU’nun olumlu görüş bildirerek sorumluluğu Çevre İl Müdürlüğüne attığını paylaştı.
Bugüne kadar şirket, tüzel kişilik, şirkette çalışanlar, İBB yetkilileri, valilik yetkileri, bakanlık yetkileri hakkında Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi, Ege Çevre Platformu, Nükleer Karşıtı Platform ve mahalle halkı tarafından suç duyurularında bulunulduğunu hatırlattı.
Konu ile ilgili olarak dava açılana kadar konunun takipçisi olduklarını, savcılığın söz konusu atıkların ülkemize girişi konusunda işlem yapmaktan uluslararası işleyişten çekindiğini, en büyük destekçilerinin ise mahalle sakini kadınlar olduğunu paylaştı. Hazırlanan son bilirkişi raporunun içerdiği bilgiler nedeni ile önemli olduğunu değinerek bu arazinin ve atıkların kent güvenliği açısından sürecin çevre haklarının gelişimi açısından bir laboratuvar niteliğinde olduğunun altını çizdi. EXPO 2020 adayları arasında yer alan kentimizin “Herkes için sağlık” temasını seçen bir kentin halk sağlığını hiçe saymasının etkili olduğuna inandığını söyleyerek sözlerinin tamamladı.