NKP İZMİR BİLEŞENLERİ BASIN AÇIKLAMASI.. (31.01.2014)

Manisa-Köprübaşı ilçesi yakınlarında, MTA tarafından 1970-1982 yılları arasında işletilerek terk edilen uranyum maden ocakları, çevre yaşamını tehdit etmektedir. Bu madende bulunan uranyum cevheri, sarı pasta üretiminde kullanılmış, ancak radyoaktif kirlenmeye uğramış pasalar ve cevherin alınamayan kısmı olduğu gibi bırakılmıştır.

Bu ocaklardan birisinde yapılan ölçümler, yer yer izin verilebilen miktarın 140 katı radyasyon olduğunu gözler önüne sermiştir. Bu bir vahşi madencilik örneğidir.

Bu ocağın 300 metre kadar kuzeyinde bulunan Kasar köylüleri, bu bölgede dolaşmakta, yörede hayvanlarını otlatmakta, aynı ocağın da içerisinde bulunduğu dere yatağında açılmış kuyuların sularını kullanmaktadırlar. Söz konusu bu kuru dere, yağışlı mevsimlerde akışa geçerek, Köprübaşı ilçesinin mahallelerinden geçip sularını Gediz nehri üzerinde kurulu Demirköprü barajına boşaltmaktadır. Barajda tutulan balıklar ise yöre halkı tarafından tüketilmektedir.

Diğer yandan, uranyum ocaklarının üst seviyelerindeki serbest hale geçmiş uranyum artıkları ve kontamine olmuş tozlar, uçuşarak havaya karışmakta ve bu hava, yöre insanları tarafından solunmaktadır. Üstelik, bu kadar riskli olan sahaya girişin tehlikeli olduğunu belirten en ufak bir uyarı levhası olmadığı gibi herhangi bir engelleyici önlem de bulunmamaktadır.
Üstelik tüm bu yaşananlar, anlık veya günlük olmayıp, yıllardır süre gelmektedir. Bu nedenle de etkileri artarak yöre canlılarının sağlığını tehdit etmektedir. Burada, olağanın üzerinde zihinsel ve bedensel engelli olduğu, kanserli hasta sayısının fazla olduğu söylenmektedir. Bu iddialar doğru mudur? Yörede sağlık taraması yapılmış mıdır? Yapılmış ise nasıl bir sonuç alınmıştır?

Hızla, bir nükleer santral macerasına sürüklenmekte olan ülkemizde, radyasyon riskinin böylesine hafife alınması son derece kaygı vericidir.

Vahşi maden işletmeciliğinin bir örneğini gördüğümüz Köprübaşı uranyum alanı, günümüzün çevre bilimleri, sağlık kriterleri, toprak, su yeraltı suyu ve hava kalitesi standartlarına göre insan, bitki, hayvan ve ekosistemin diğer bileşenleri için ölümcül tehlikeler içermektedir.

Yörede, uranyumum yanı sıra çok daha kritik olan radyoaktif izotopların belirlenmesi gerekmekte; bölgedeki yüzeysel akışlar, doğrudan Demirköprü Barajı`na, dolayısıyla Gediz Nehri akışı doğrultusundaki yerleşimleri ve Ege Denizi`ni radyoaktif materyallerle kirletmektedir.

Başta insan sağlığı olmak üzere, ekosistemin tüm unsurları açısından yörede bugüne kadar önlem almayanların sorumluluğunun tespit edilmesini istiyoruz. Bu sahalara giriş çıkışları zamanında engellemeyen, önlemleri almayanları tek tek açığa çıkarıp bugün bu büyük felaket haberinin önüne geçmek için Meclis`i göreve çağırıyoruz. Kirlenen ve radyasyon bulaşan malzemelerin toplanıp koruma altına alınmasını istiyor, arıtma işlemlerini bugüne dek sürdürmeyenleri hesap vermeye çağırıyoruz.

 “Sularımız, Toprağımız, İnsanımız Tehlikede!”

Bu kirlenmeden, bölgedeki toprakların, yetişen bitkilerin ve su kaynaklarının oldukça fazla etkilendiği, bilimsel raporlarla savunulmaktadır. Yöre topraklarının ortalama uranyum içeriği çok büyük oranlara ulaşmıştır. Özellikle uranyum yatağının bulunduğu alan ve çevrelerden beslenen suların, uranyum açısından Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre en az 10 kat fazla kirlendiği ortadadır. Bu suların, yöredeki insan ve hayvanlar tarafından içilmesi, sulama amaçlı kullanılması, çevre sağlığı açısından önemli risk oluşturmaktadır.

“Kuyular Açık Kalmış, Zehir Saçıyor”

Maden için açılan arama kuyuları, aynen açıldığı şekliyle bırakılmış, koruma alınmamıştır. Kuyular, mevcut haliyle, yöre halkı ve yabani hayvanlar için tehdit oluşturmaktadır. Böyle alanlarda uranyum, hem kısa, hem de uzun dönemde içerisinde, hem yüzey, hem de yeraltı suları tarafından sürekli yıkanarak yöredeki toprak, su ve bitki örtüsünün kirlenmesine neden olmaktadır.

“Uyarıyorum: Ege Tehlike Altında!”

Bu alanlar, mevcut haliyle tutulduğu takdirde, Ege Bölgesi`nde sürekli kirlilik kaynağı olarak kalacaktır. Alanların zaman geçirilmeden kirlilik kaynağı olmaktan çıkartılıp, çevreye zararsız hale gelecek şekilde korunması gerekmekte; yöredeki eski işletmeler, yarma ve kuyular kendi kaderine bırakılmakta ve çirkin bir görüntü oluşturmaktadır. Bölgede özellikle maden arama döneminden kalma ve derinliği yer yer 15-20 metreye varan üstü açık derin kuyular, hem bölge halkı, hem de yörede yaşayan hayvanlar için tehdit oluşturmaktadır.

“Uranyum, Baraj ve Nehirle Hızla Yayılıyor”

Sorun, bölgeyle sınırlı kalmamakta, Demirköprü Barajı kanalıyla Gediz Nehri akışı doğrultusundaki tüm yerleşimleri ve nihayetinde Ege Denizi`ni radyoaktif materyallerle kirletmektedir. Çalışma alanındaki toprak, su ve bitkilere ait uranyum analiz sonuçları, özellikle Kasar, Topallı, Killik, Kemhallı ve Taşharman gibi belli alanlarda kirlenme potansiyelinin yüksek olduğunu göstermektedir.
Bu yörelerde gömülü haldeki uranyum yataklarındaki kütleler, toprakların, suların ve bölgede yetişen bitkilerin değişik oranlarda kirlenmelerine neden olmaktadır. Bölgede yüzeysel akışlar doğrudan Demirköprü barajına dolayısıyla Gediz nehri akışı doğrultusundaki tüm yerleşimleri ve nihayetinde Ege Denizi`ni radyo aktif materyallerle kirletmektedir.

“Meclis Göreve!”

Meclisimiz, yaşanmakta olan bu çevre felaketinin önüne acilen geçecek bir komisyon kurmalı, bilim insanlarının uyarıları dikkate alınmalı ve daha fazla zaman yitirmeden uranyum zehrine karşı önlem alınmalıdır. Tüm sivil toplum kuruluşları da bu çalışmalara gerekli desteği vermelidir.

Basına ve kamuoyuna saygıyla duyurulur

Nükleer Karşıtı Platform 
İzmir Bileşenleri

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*

Scroll To Top