Nükleer montaj-Özgür Gürbüz
Fukuşima’daki nükleer felaketin üzerinden üç yıl geçti. 2010 yılında Japonya elektrik ihtiyacının yüzde 30’una yakınını nükleer santrallardan sağlıyordu. 2012’de bu oran yüzde 2’ye düştü. Neredeyse bir yıldır ülkedeki nükleer reaktörlerin hepsi kapalı. İktidardaki liberaller nükleer santralların en azından bir bölümünü tekrar çalıştırmak istiyor. Kolay değil, ülkenin elektriğinin üçte birini sağladığınız kaynak bir gecede yok oluyor. Halk tepkili ama aynı bizde olduğu gibi medyanın büyük bir kısmı nükleer endüstrinin sözcüsü gibi davranıyor. Ekonomik bahanelerle ve nükleer lobinin desteğiyle birkaç reaktörün önümüzdeki günlerde tekrar çalıştırılması kimseyi şaşırtmamalı. Uzun vadede ise Japonya’nın nükleer enerji politikası belirsizliğini koruyor. 140 bine yakın insan üç yıldır radyoaktiviteye maruz kalmış evlerinden uzakta yaşıyor. Bazıları ayda bir kez evlerini ziyaret edebiliyor ama geceleri kalmalarına izin verilmiyor. Nükleer enerjiye bir kez bulaştınız mı adeta bin yıl lanetleniyorsunuz. Bizim gibi hiç bulaşmamış ülkeler çok şanslı. O yüzden de Sinop ve Mersin’deki mücadele çok önemli.
Fukuşima kazası diğer ülkeleri de etkiledi. Nükleersiz İtalya yoluna nükleersiz devam etme kararı aldı. İsviçre yeni reaktör yapmaktan vazgeçtiği gibi, eldekileri kapatma kararı aldı. Dünyanın en büyük sanayi devlerinden Almanya, kazadan sonra sekiz reaktörünü birden kapattı. Kalan dokuz tane de 2021’de kapanacak. Almanya’da bugün elektriğin dörtte biri yenilenebilir enerjiden sağlanıyor. Ne elektrikler kesiliyor, ne de fabrikalar kapanıyor. Elektrik ihraç ediyorlar, alıcılar arasında 58 nükleer reaktörü olan Fransa bile var. 150 milyar kilovatsaat elektrik rüzgâr, güneş ve biyokütle gibi kaynaklardan sağlanıyor. Tüm Türkiye’nin 250 milyar kilovatsaat elektrik tükettiğini hatırlatalım.
Fukuşima Almanya’ya ders oldu. 2050 yılı hedefi, elektrik tüketiminin en az yüzde 80’ini, enerjinin de yüzde 60’ını yenilenebilirden sağlamak. Bunun adına ‘Enerji Dönüşümü’ diyorlar.
Mesele yenilenebilir enerji meselesi de değil. Fukuşima’dan ders çıkarma meselesi. Yeni bir santral kurmak yerine tasarruf yapabilirsiniz. Dilerseniz ekonomide enerji yoğun sektörlerden vazgeçip, arz talep dengesini, talebin kulağından tutarak sağlayabilirsiniz. Çimento fabrikalarının yarısını kapatıp bu çok enerji tüketen sektörlerde üretimi iç tüketimle sınırlayabilirsiniz. Verimli ampulleri zorunlu kılın, toplu taşımayı şart koşun ya da neon ışıklarını gece 10’dan sonra içkiyi yasakladığınız gibi yasaklayın. Çözüm böyle de gelebilir.
Akan suya bakmanızda inanın bir sorun yok. Dünyanın en güzel doğa harikaları arasında o akan sular var; tabii ki bakacaksınız. Asıl sorun patlayan nükleer santrallara öyle boş boş bakmanızda. Güvenli nükleer masallarına karnımız tok. Millet bu masalları değil tapeleri dinliyor; bilesiniz. Fukuşima kazası sonrası Enerji Bakanı ve Başbakan arasındaki konuşmanın tapeleri internete düştü bile:
Enerji Bakanı: Başbakanım Japonya’da nükleer santralde kaza oldu, ne diyelim?
Başbakan: Montaj diyelim, olmadı sabotaj deriz. Yok mu elde Mersin ve Sinopluları kandırmak için kullandığımız görüntüler?
Bakan: Hangi görüntüler?
BB: Hani, şu nükleer şeyin yanında denize giren insanların fotoları var ya…
Bakan: Şu bikinili kadınları fotoşapla kaldırıp yerine bizim başörtülü bacılarımızı koyduğumuz fotoğraflar mı?
BB: Evet onlar. Bizim oğlan olsa anlamazdı, sen hemen kaptın.
Bakan: Yanına da deri eldivenli birkaç kişi koyalım mı?
BB: Yok, onları sonra kullanırız.
Bakan: İnanırlar mı efendim?
BB: 12 yıldır ne söylesek inanıyorlar, neden inanmasınlar?
Bakan: Ama görüntüleri gördüler, interneti de hemen yasaklayamadık…
BB: Dert etme, “tüpgaz patladı” de, geç. Ben şimdi bizim Fatih’i de arıyorum. Altyazı geçsin, “Japonya’da elim tüpgaz patlaması” diye. Sen de Erdoğan’ı ara ama nazik ol, ağlatma şimdi koca adamı. Hassaslaştı bu günlerde.
Bakan: Başüstüne efendim.
BB: Hadi hayırlı günler.
Köşe Yazısı Birgün.net adresinden alınmıştır.