Dünya, tüm insanlığı etkisi altına alan Koronovirüs ile mücadele ederken, Çernobil nükleer santralı yakınlarında meydana gelen orman yangını ile sarsılmıştır. Nükleer atıkların depolandığı bölgeye yaklaşan alevler, kamuoyunda büyük tedirginlik ve korku yaratırken yeni bir felakete kapı aralanmıştır.
Nükleer santrallar var oldukça, felaketlerin ne ilk ne de son olmayacağını biliyoruz. Santral çalışmalarının Ülkemizde durdurulması çağrımızı yükseltiyor, daha fazla geç olmadan vazgeçmek mümkün diyoruz…
Koronavirüs salgını nedeniyle; ekonomik, sosyal ve psikolojik açıdan büyük bir yıkımın yaşandığı şu günlerde, Ukrayna’da Çernobil yakınlarındaki çıkan yangın haberleri ile halk endişeye kapılmıştır. Ukrayna’nın Çernobil bölgesindeki orman yangını, 4 Nisan tarihinde başlamış ve yürütülen yoğun çalışmalar sonucunda kontrol altına alınmıştır. Yangında, büyük kısmı nükleer felaketin ardından tahliye edilmiş olan 12 köyün, mezarlıkların ve geniş ağaçlık alanların yandığı, çevreye yayılan dumanlar nedeniyle, yangının kapladığı alanın tam olarak tespit edilemediği, fakat 8 Nisan tarihi itibariyle, 3 bin 500 hektarlık alanın yangının etkisi altında kaldığı, yangın dolayısı ile radyasyon seviyesinin 16 kat arttığı bildirilmiştir.
Yangın nedeniyle, havaya karışan radyoaktif tozun, rüzgar ve yağmurla birlikte Ülkemize ulaşıp ulaşmayacağı konusunda yaşanan tedirginliğe rağmen, yetkili kurumlar tarafından herhangi bir açıklama yapılmamıştır.
Nükleer santrallarda yakıt olarak radyoaktif maddelerin kullanılıyor olması, diğer tür elektrik üretim santrallarına göre daha sıkı güvenlik önlemleri alınmasını zorunlu kılmaktadır. Ayrıca buna bağlı olarak gerekli teknolojik teçhizata da sahip olmak hayati önem taşırken, açığa çıkan enerjinin mutlaka özenle kontrol ediliyor olması da gerekmektedir. Aksi taktirde canlıların yaşamı tehlikeye atılacak ve korkunç sonuçlar doğuracaktır.
Güvenlik önlemleri, deprem riski, üretilen enerjinin taşıma ve iletim koşulları, soğutucu gereksinimi ve meteorolojik koşulların da nükleer santralların çalıştırılmasında hayati önem taşıdığı ortadadır.
Nükleer santralların ne kadar tehlikeli olduğunu yakın tarihte Çernobil ve Fukuşima nükleer santrallarında yaşanan facialar göstermiştir. Meydana gelen kazalar sonrası, radyoaktif gazların doğaya salınması sonucu on binlerce canlı zarar görmüştür. Aradan geçen onca yıla rağmen zararın Çernobil bölgesinde çıkan yangınla birlikte artarak devam ettiği anlaşılmıştır.
Ülkemizde inşa aşamasında olan Akkuyu nükleer reaktöründe ‘WWER-1200’ modeli uygulamaya konacaktır. Bu model, daha önce hiçbir nükleer santralda denenmemiş, daha yüksek oranda radyoaktif madde içermektedir. Ayrıca, nükleer atık yakıt çubuklarının reaktör çevresindeki havuzlarda saklanması halinde ise aradan yüzyıllar geçse bile canlılar için büyük tehlike yaratacaktır.
Santralın inşa çalışmaları ve kritik olan süreçlerin güvenilirliği daha şimdiden şaibelidir. Nükleer santral inşasında deneyim eksikliği ve denetimi sağlayabilecek yeterli insan gücü de bulunmamaktadır.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen Akkuyu’da inşaat çalışmaları küresel virüs salgının yaşandığı şu günlerde bile devam etmektedir. Hükümet böylesine zorlu koşullarda bile inşaat çalışmasını durdurmamış, yaklaşık 6 bin işçinin de hayatını tehlikeye atmaktan çekinmemiştir.
Enerjinin insan yaşamındaki önemi ortadır. Ancak daha doğru bir planlama ile enerji üretilmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda, sosyal devlet olmanın gereği olarak kamusal bir anlayışla hareket edilmeli, sermayeden yana değil halktan yana karar verilmelidir. Mersin- Akkuyu, Sinop- İnceburun ve Kırklareli İğneada’da kurulması planlanan santral çalışmaları derhal sonlandırılmalıdır.
Ülkemiz, enerjisini tasarruflu kullanarak, ihtiyacı olan elektrik potansiyelini yenilebilir kaynaklardan elde edebilme olanaklarına sahiptir. Doğayı katlederek, tehlikeleri saymakla bitmeyen bir teknolojiye yönelmek anlaşılır değildir.
Enerji üretimi ve silahlanma adına, ne kadar önlem alınırsa alınsın çıkacak olası bir yangında ya da yapılan bir hata sonrasında telafisi mümkün olmayan facialarla karşı karşıya kalmamız kaçınılmazdır. Yetkililere, geçmiş yıllarda yaşanan nükleer faciaları hatırlatıyor, devreye girecek santrallarla sadece bugünün değil geleceğin de ölüm teknolojisinden vazgeçmek adına sorumluluğa davet ediyoruz.
Nükleere İnat Yaşasın Hayat!
Nükleere Hayır! Yaşama Evet!
NÜKLEER KARŞITI PLATFORM SEKRETARYASI
16 NİSAN 2020