Elektrik Mühendisleri Odası olarak, ülkemizde 40 yılı aşkın bir zamandır sürdürülen nükleer santral kurma girişimlerini yakından takip ettik ve etmeye devam ediyoruz. Bu süreç içinde nükleer teknoloji hayalinden Soğuk Savaş döneminden kalma silahlanma yarışına, ülkemizin gençlerinin içinde bulunduğu işsizliğe çözüm bulunacağı vaadinden enerjide dışa bağımlılıktan kurtulacağımıza varıncaya kadar kamuoyunun hassas olduğu her türlü argüman deyim yerindeyse piyasaya sürüldü. Gerçekler ise nükleer lobilerin dağıttığı rüşvetler, ihalesiz rant dağıtımı, kapalı kapılar ardında yürütülen pazarlıklar olarak ortalığa saçıldı.
Bugün ise sermayenin talebi doğrultusunda toplumun varlığını tehdit eden “çılgın” projelerini yaşama geçirmekte bir an için bile tereddüt etmeyen bir siyasal iktidarın öncülüğünde nükleer santral kurma girişimleri 1 yetmez 2 tane, 2 de yetmez 3 tane anlayışıyla sürdürülüyor. Bu anlayış, ekonomik gelişim temelini dahi yitirmiş, tüm kamu kaynaklarına kendi yandaşlarına aktarılacak “rant” gözlükleriyle bakar hale gelmiştir. Su kaynaklarımızı değerlendirmek bir kenara, bizzat su kaynaklarımızın tahribatı anlamına gelen ve canlıların yaşam alanlarını yok eden hidroelektrik santral (HES) enflasyonu; Taksim, Atatürk Kültür Merkezi ve Gezi Parkı üzerinden kamusal alanların yok edilmesi süreci ve son olarak da ODTÜ ormanına yapılan saldırı hemen sayılacak örneklerdir. Toplumun itirazlarını parmak hesabına dayalı çoğunluk demokrasisi anlayışıyla yok sayan iktidarın “ileri demokrasi” lafzı altında ihalesiz, devletlerarası anlaşmalar yoluyla nükleer santral için Akkuyu`da kazmalar vurulmaya başlanmıştır.
AKP iktidarı ilk olarak dünyada “Nükleer Rönesans” yaşandığı iddiasıyla nükleer santral kurma projesini gündeme sokmuştur. Fukuşima`da 2011 yılında yaşanan ve halen de yaşanmakta olan nükleer felaketin ardından Rönesans bir kenara nükleer sektörü duraklama devrine girmiş, güvenlik maliyetleri yeniden tırmanışa geçmiştir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise Fukuşima`daki nükleer felaketi “Riski var diye tüp gaz kullanmayacak mıyız” diye karşılamıştır. Dünyada ülkeler var olan reaktörlerini kapatma planlarını açıklarken, Türkiye “tüpgaz” aymazlığı içerisinde “yola devam” etmektedir.
Böyle bir ortamda bilimsel, teknolojik ve dünyadaki gelişmeleri de izleyen, bağımsız bir raporun kamuoyuna sunulması büyük bir sorumluluk olarak EMO`nun omuzları üzerine düşmüştür. EMO, AKP iktidarları döneminde ülke gündemine nükleer santralların tekrar sokulmasının ardından yeniden canlandırılan Nükleer Karşıtı Platform`un kurulduğundan bu yana merkezi düzeyde yürütmesi içinde yer almakta ve sekretaryasını üstlenmektedir. EMO bugüne kadar enerji üretimi konusunda ya da mesleki her türlü sorun karşısında rotasını salt mesleki çıkarcı bir yaklaşımla değil, toplumsal bütünlük içinde değerlendirmektedir. TMMOB`nin unutulmaz Başkanı Teoman Öztürk`ün “Yüreğimizdeki insan sevgisini ve yurtseverliği, baskı ve zulüm yöntemlerinin söküp atamayacağının bilinci içinde, bilimi ve tekniği, emperyalizmin ve sömürgenlerin değil, emekçi halkımızın hizmetine sunmak için her çabayı güçlendirerek sürdürme yolunda inançlı ve kararlıyız” sözleriyle vücut bulan anlayış içerisinde eleştiri ve önerilerini geliştirmektedir.
EMO`ya sürekli yöneltilen eleştirilerden bir tanesi, “işi enerji üretmek olan mühendislerin bir teknoloji türüne karşı olamamaları” gerektiğidir. Mühendis kimliğini “etkisiz bir eleman” haline getirmeye dönük bu tür eleştirilere karşı verilecek en önemli yanıt, hiçbir işin toplumdan yalıtılamayacağı gerçeğidir. Mühendisler bu toplumun içinde vardır ve var olmaya devam edecektir. Bir teknoloji türüne karşı olmak şeklinde yansıtılmaya çalışılan EMO`nun nükleer santrallar konusundaki tutumu ise bir teknoloji türüne karşı olmak değil, teknolojiler arasında maliyet, risk dahil olmak üzere toplumsal yarar paydasından bakan bir karşılaştırmadan ibarettir.
Bilimsel ve teknolojik bir temelden yola çıkan EMO, yıllardır ülke kaynaklarını ve gelişim potansiyeli kapsamında enerji ihtiyacını dikkate alarak; pahalı, ekonomik ve toplumsal maliyeti yüksek, riskli ve yaşam alanlarını kirletici özelliğe sahip olan nükleer santrallara ihtiyaç olmadığını anlatmaktadır. Nükleer santralların bilimsel ve teknik bir zorunluluk değil siyasal bir tercih olduğunu ortaya koymaktadır. Buna karşılık EMO`ya verilen yanıt ise “Siz de parti kurun, siyaset yapın” olmaktadır. Bu da ne yazık ki siyaseti, yalnızca “siyasal partilerin”, hatta seçim barajına endeksli sistemi aşabilen partilerin tekelinde gören, siyaset kavramını seçime endeksleyen dar bir anlayışın, 12 Eylül sonrasında dayatılan depolitizasyon sürecinde siyasetin sadece yönetme erkine ulaşmaya yakın duran dar bir elit tabakanın hakkı olduğu anlayışının yansımasıdır. Bu anlayışların “demokrasi” içerisinde yeri yoktur.
Böylesine ön yargılı bir ortamda EMO olarak yılmadan kamuoyuna gerçekleri anlatma sorumluluğumuzu yerine getirmeye çalışıyoruz. EMO 43. Dönem Enerji Çalışma Grubumuz içinde oluşturulan Nükleer Enerji Alt Çalışma Grubu da “nükleer enerjiden elektrik üretilmesine ilişkin çalışmaların ne derece toplum yararına olduğunu, toplum yararı ile çakışan ve çatışan taraflarını ortaya koymak” üzere EMO Nükleer Enerji Raporu`nu hazırladı. Titiz ve ayrıntılı bir çalışma sonucunda, ulusal ve uluslararası kaynaklara, verilere ve bilgilere dayalı olarak hazırlanan bu rapor, nükleer santral konusunu aydınlatacak kapsamlı bir içeriğe sahip.
Raporda nükleer santrallara ilişkin reaktör türleri gibi teknik bilgilerden tutun, ekonomik verilere, dünyadaki gelişmelerden tarihsel kazalara, EMO`nun enerji politikasından TMMOB`nin nükleer santrallara bakışına, ülkemizde nükleer santral kurulumuna ilişkin ileri sürülen argümanlardan, Rusya ile yapılan anlaşmanın ayrıntılarına varıncaya kadar enine boyuna değerlendirmeler yer alıyor. Akkuyu Santralı özelinde yakıt ve atık sorununun irdelendiği, nükleer enerji maliyetlerinin masaya yatırıldığı raporda, ülkemizin enerji güvenliği açısından dikkat çekici bir saptama daha yapılıyor:
“Akkuyu Nükleer Santralı`nın artan talebi karşılamak için bu kadar yüksek fiyatlı bir yatırıma gerek olmadığı ortada iken yapılması, düşük maliyetli elektrik sunumunu önlemektedir. Ayrıca bu yüksek maliyet nedeni ile yenilenebilir kaynak yatırımlarına engel teşkil etmektedir.”
Nükleer santral karşıtı mücadelenin kısa bir tarihçesinin de sunulduğu raporda emeği geçen tüm Nükleer Enerji Alt Çalışma Grubu`na EMO Yönetim Kurulu adına teşekkür ve şükranlarımı sunuyorum.
ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI
43. DÖNEM YÖNETİM KURULU BAŞKANI
Cengiz GÖLTAŞ
Ekim 2013
NÜKLEER ENERJİ RAPORU-2013 |